20091104

Rastlantı


Seni davidoff içerken görmedim hiç.Düşledim sadece.Sen derin bir nefes alıp pembe dumanlar çıkartıyordun.Hangi zehir vardı ki içinden arınıp da çıkmasın. Çeşme suyu içsen,zemzem olup akardı gözlerinden.
Gözlerini de hiç görmedim ben.Çok istedim oysa.Sanki sen bana baksan,atilla ilhanın mezarında bir papatya açacaktı.Gözlerin gözlerime değecekti.Ve ben başka bişey olacaktım.Yezid gibi bakanlar kör etmişti beni,gözlerin isa olacaktı.
Kırık kalbimle bekledim seni.Şeriat kırmızısı dudaklarından kelimeler dökülecek diye.Gelmedin.Kimsenin unutamadığı bir fransız filmi gibi siyah-beyaz kaldı dudakların.Pansuman olmadı kelimeler,çok kan kaybettim ben.
Oysa ne çok şey biriktirmiştim.Günah çıkartıcaktım önce,kulağına eğilip sessizce.Gölgene secde edicekken,adımlarının geçtiği yerleri tavaf etmek zorunda kaldım.Yine de suçlayamam seni.Kabilin koynundan bile, habil kadar masum kalkarsın sen. Ne suç,ne ceza,ne de bir günah...Tek kişilik masumluk’sun sen, ki bu bile kurtarır dünyayı mahsunluktan.Savaşlar ya da açlıktan ölenler,adı büyük ünlü uyumuna uymuyor diye öldürülenler,tanrının hesap gününe bıraktığı; bizim tanrıya bıraktığımız tüm felaketlere sen varken dayanırdı insan.Ama benim şanssızlığım olsa gerek,sen yoktun.
Tanrı sevmiyordu beni ne zaman yanımda olsun istesem, ortadan kayboluyordu.Alışmıştım.Tanrıçalar da böyle yapmazdı heralde diye düşünüyor,ama göz göre göre yanılıyordum.Tanrısal ne varsa ben ondan ya da ordan kovulmuştum.İlkokul kompozisyonunda yer verilen süslü bi benzetmenin farklı bir versiyonuydu benimki.Uhrevi ne varsa benim olduğum yerde olmuyordu.O varken ben yoktum,ben varken o.
Sen elimin içine atılan kesik gibi değiştirecektin kaderimi.O günden sonra falıma bakan her çingene,elimin içindeki çizgilerin kimsesizler mezarlığı yerine lunaparka çıktığını söyleyecekti bana.
Ben hayattan bir şey istiyordum.Aslında öğrenmiştim.Bir-tek- şey bile,çok şey demekti hayat için.Saymayı da bu yüzden unuttum belki.O yüzden sayamam kaç kere kurşuna dizdim kendimi,yedi kat elin içinde.Seninle saymayı öğrenebilirdim.Sıfır ben olurdum mesela.Bir, sen.Bir tek sen.
Yine de çok kötü değil herşey.Hani benim senden öğrendiğim,herkesin sevdiği ya da duysa seveceği bir şarkı sözü gibi.Belki benim kağıt param bi şekilde senin eline geçer.Ya da aynı vapura bineriz habersiz.Aynı martıya bakıp farklı sorular sorarız.Sen hep beyoğlu kadar karmaşık,ben hep ankara kadar bekleyen olurum.Sen de bilirsin böyledir benim şehrim.Ankara hep bekler,birileri gelsin diye.Bir gün illaki gelir beklenen,sıklıkla da sevmez geldiği yeri.Kasvetliymiş güya,sen sevsen o kasvet kalkar belki demez benim şehrim.Biliyodur belki.Gelen gidecektir ve Ankara yine bekleyecektir.
Karmaşık yolların ya da kafa karışıklığının, haketmediğin bi hüznü sırf iş olsun diye kalbinin orta yerinde yaşayandan daha fazla hissedişinin ya da kaderin tecelli denen bi kolunun yani bişekilde bi mucizenin sonucunda raslaşırız belki.Rast makamı gazellerin okunduğu bir sokağın ortasında.Tanıyor-muydummm acaba'nın... muammasında bi ufak tebessümle selamlar;Eskimiş unutulmuş kelimeleri çiğneyerek uğurlarız birbirimizi.

1 yorum:

phaloe dedi ki...

şimdi ben sussam sadece alınır mısın? kelimelerim karşılayabilir mi bunca güzel sözü? kaç kere dedim deme diye, haketmiyorum ki.
inan bak bilsen,sevemezsin beni.
ama şey gibisin sen çöllerimin su serabı gibi, korkuyorum ya gerçek değilsen? kırmaktan korktuğum içindir ne yapmamışsam, çünkü dokunsam kırılacak gibisin, yere düşsse yere bişey olmasın diye parçalanacak bardak gibi.
Oysa ben de ne çok istemiştim gözlerimi yere devşirirken, gözlerinin yüzümde gezmesini.
Yapma diyecektim sana sonra,bakma,utanırım.
Diyemedim. Ama bilirim bir gün mutlaka bir yerde, karadan gemileri indirdiğimiz bir yerde ben elimde davidoff sigaramla-ki mentollüye geçmiş idim- başımda fötr şapkayla selam vereceğim.
o günden sonra mutlu öleceğim.